Amsterdam ve Frankfurt Seyahati – 1. Bölüm: Amsterdam

Bu yaz yine bir düğün için Frankfurt’dan davet alınca, bu kez gitmişken hiç birimizin görmediği bir yere daha gidelim dedik ve hızlı trenle 4 saat mesafedeki Amsterdam’ı da programımıza ekledik. amsterdamkanallari Aylar öncesinden uçak ve tren biletlerimizi alıp, Airbnb.com aracılığıyla Amsterdam’ın merkezinde, en güzel kanallardan bir tanesi olan Keizersgracht’da çok şık ve modern dekore edilmiş, mutfağından kanalı seyrebildiğiniz ferah bir ev tuttuk. amsterdam_house Airbnb’yi bize bir arkadaşlarımız tavsiye etmişti ve güvenebileceğimiz bir site olduğu için böyle bir işe kalkıştık. Evi de aynen anlatıldığı gibi bulduk. Yalnız ilanlarında 3 aile için yazıyordu ama odalardan bir tanesi çok rutubet koktuğu için 2 aile için daha uygun bence…(Güncelleme Aralık 2014: Ev şu anda airbnb listelerinde bulunmuyor. Ayrıca ilanda da değişiklikler olabiliyor. Ev sahibinin linkini veriyorum, isteyenler oradan da ulaşabilir:  https://www.airbnb.com/users/show/1506491) Öncelikle şunu belirtmeliyim ki eğer toplu taşıma aracı kullanacaksanız ve 1-2 müze gezmek istiyorsanız, havaalanından çıkmadan “I Amsterdam” turist kartlarından alın. Buna ayrıca tekne turu da dahil. Amsterdam’a akşamüstü ulaştık ve turizm ofisine gidip “I Amsterdam” kartlarımızı aldık. Eve yerleştik ve benim yine önceden araştırıp, hatta rezervasyon yaptırdığım, ve bizim sokağın hemen köşesinde yer alan Red isimli sadece steak ve ıstakoz yapan bir restorana gittik. Zaten tahmin edersiniz ki ismi de buradan geliyor. Hepimiz farklı şeyler isteyerek hem etin hem de farklı soslu ıstakozların tadına baktık. Hepsi de çok lezzetliydi, üstelik yediğimizin yemeğin kalitesi ve Avrupa fiyatlarına göre çok da makul bir hesap ödedik. Çok az sayıda masa vardı ve pazar günü olmasına rağmen çok da kalabalıktı. Gitmek isterseniz rezervasyon şart! Akşam güzel bir uykudan sonra sabah yine sokağımızın köşesinde bulunan ve Amsterdam’ın en iyi bagelcısı olduğu söylenilen Bagels&Beans’e kahvalti yapmaya gittik. Temmuz ayıydı ama hava ılıktı, dışarısı da sessiz ve sakindi. Kanalın kenarındaki masalarda, lezzetli bagellarımız ile keyif yaptık. bagelsbeansDaha sonra ise tabana kuvvet şehri keşif başladı. Önce çiçek pazarını gezdikten sonra tamamen trafiği kapalı, ana alışveriş caddelerinden biri olan Kalverstraat’ı bir uçtan bir uca yürüdük. Böylece Dam meydanını da gezmiş olduk. Oradan yine şirin bir alışveriş caddesi olan Haarlemmerstraat’a devam ettik. Öğle yemeğimizi de Amsterdam’ın popüler mekanlarından Stout’da yedik. Burası cafe tarzı bir yer. Sokakta da masaları var ama en ilgi çekici tarafı dışarıda uzanabileceğiniz yataklar olması!

amsterdamflowermarket

Öğle yemeğinden sonra tren istasyonuna kadar yürüdük ve oradan eşsiz bir görüntü ile karşılaştık: çok katlı bisiklet parkı! Sanırım başka yerde yoktur. Zaten Amsterdam’da turistlerin de etkisiyle nüfustan daha fazla sayıda bisiklet varmış! Bisikleti bu kadar etkin bir şekilde kullanmaları ne kadar güzel birşey! Başka spora gerek yok! amsterdambisiklet Tren istasyonunun önünden şehri daha iyi tanıyabilmek amacıyla Holland International firmasının Amsterdam’ın görülmeye değer 100 noktasından geçen “100 Highlights” tekne turuna çıktık. Yalnız o sırada Amsterdam’a göre fazlaca güneş vardı ve tekneleri sera şeklinde inşa ettikleri için sıcaktan aşırı derecede bunalarak çok fazla keyif alamadık. Tekne turundan sonra bir yerlerde oturup birşeyler içip serinledik ve Amsterdam’daki evimizin yolunu tuttuk. Akşam da internetteki forumlarda Amsterdam’ın en iyi pizzasını yaptığı söylenilen Fuoco Vivo diye küçük bir İtalyan restoranında yedik. Yemekler basit ve güzeldi. İlk gün sonunda Amsterdam’a tek kelime ile hayran kaldım. Doğrusu Kırmızı Fener Mahallesi (Red Light District) ve uyuşturucunun serbest olması nedeniyle fazlaca bu konularda ün yaptığı için güzelliği fazla anlatılmıyor bence. Kanallar, köprüler, evlerin mimarisi insana huzur veren bir güzelliğe sahip. Öte yandan şehirde trafik gürültüsü diye birşey yok, çünkü şehri insan ölçeğinde inşa etmişler. Devasa yapılar yok. Öncelik insanların, ikinci sırada bisiketler, en son da araçlar geliyor. İnsan burada yaşlanmaz bence… amsterdamkanal2İkinci günümüze yine sokağımızın köşesi sayılabilecek bir mesafedeki B&B isimli ufak bir fırın tarzı bir yerde kahvaltı yaparak başladık. Vitrini ağız sulandıracak cinstendi. Kahvaltılık çeşidi (omlet ve sandviç) boldu ve çok lezzetliydi ama mekan ayaküstü yemeye uygundu. Biz de puset ve Küçük Gezgin’le çok rahat edemedik doğrusu… amsterdambb Kahvaltı sonrası bugünki ilk hedefimiz Amsterdam Hayvanat Bahçesi’ydi. Burası özellikle Küçük Gezgin için seçtiğimiz tek aktiviteydi ama 175 yıllık geçmişe sahip bu hayvanatbahçesi binalarının güzelliği ve doğasıyla ile bizim  için hem ekileyici hem de huzur vericiydi. gezginwatermark Hayvanları da bu kadar yakından görebilmek çok güzeldi. Aslan Kral filminin karakteri Timon’un gerçeğini görmek de çok hoşumuza gitti :) Eğer ziyaret etmek isterseniz daha önceden çeşitli hayvanların beslenme saatlerine öğrenerek gidin. Biz deniz aslanlarınınkini seyrettik ve tam bir şovdu. amsterdamzoo Hayvanat Bahçesi’nde vasat bir öğle yemeği yedikten sonra yine Amsterdam sokaklarında kaybolmayı tercih ettik ve bütün gün yürümekten aşırı yorgun bir biçimde evimize döndük. Akşam yemeğimizi yine önceden rezervasyon yaptırdığım, bir meksika restoranı olan Rose’s Cantina’da yedik. Restoranın arkada çok şirin bahçesi vardı, farklı yemeklerin tadına bakmak için ortaya farklı farklı siparişler verdik, hepsi de damak tadımıza çok uygundu. rosescantina Yazımda daha önce bahsetmedim ama bu gezide annem ve babamla birlikteydik. Amsterdam’a kadar gelip Kırmızı Fener Mahallesini görmeden olmazdı. Annemin hiç ilgisini çekmediği için ve Küçük Gezgin’i de götürmek gibi bir planımız olmadığı için nöbetleşe gittik :) İlk akşam biz eve dönerken, babam ve eşim keşfe çıktı. Evde dinlendikten sonra bizimkilerle akşamları çok hareketli bir meydan olan Leidesplein’da buluşup birşeyler içtik. Tabii bunların hepsini yaparken Küçük Gezgin’in de yanımızda olduğunu hatırlatırım. Üçüncü gün ilk gezdiğimiz yer Begijnhof’du. Burası bir çeşit rahibeler için 14. yüzyılda yapılmış bir iç bahçe. Amsterdam’ın da en eski evi burada. Görülmeye değer… amsterdaminnercourt Buradan sonra biraz alışveriş yapıp, Henri Willig‘den peynir aldıktan sonra Dam meydanından faytona binip Jordaan bölgesini faytonla dolaştık ve çok hoşumuza gitti. Bence tekne turundan daha güzeldi. amsterdampeynirÖğle yemeği için Jordaan’daki Spanjer en Van Twist‘i seçtik. Fazla çeşit yoktu ama yediklerimiz çok lezzetliydi. Ağaçların altında kanal kenarındaki masaları da çok dinlendirici ve keyifliydi. Yemekten sonra bu kez Jordaan sokaklarında dolandık. Son olarak da Van Gogh Müzesini ziyaret ettik. Bu akşamki tercihimiz İtalyan’dan yanaydı. Aslında Toscanini‘de yer ayırtmıştık fakat 2 gündür sokaklarda olduğumuz için evden çıkamadık ve rezervasyonumuzu da kaçırdık. Mesafe de uzak geldiği için bir Ristorante D’Antica‘ya gittik. Dekorasyonu ve ortamı güzel olmakla beraber yemekler ortalama seviyedeydi. Yemekten sonra Küçük Gezgin’i anneannesi ve dedesiyle eve yollayıp, biz o yorgunluğun üzerine azimle Kırmızı Fener Mahallesi’ne gittik. Sokakları bile esrar kokusu sarmıştı. Şovlar vs. ilgimizi çekmediği için turist şeklinde etrafta dolaştık. Sonra da bir yerde oturup birşeyler içtik. Bu kadar esrarın arasında hiç olay çıkmaması en ufak bir kavga gürültünün olmaması ilginçti gerçekten.

Tabii bu aşamada artık seyahatin Küçük Gezgin olunca nasıl geçtiğini de anlatmalıyım. Bu gezide Küçük Gezgin gerçekten bir gezgin olduğunu kanıtladı. Hiç arkadaşı olmamasına ve O’nun çok ilgisini çeken yerlere gitmememize rağmen, “gezmenin her türlüsü güzeldir” diyerek 4 gün boyunca “gık” demedi. Biz nerde yersek orada yedi. Yorulup uykusu geldiyse her yerde pusetinde uyudu. Eğer kendisi bir istisna değilse 3.5 yaş bol yürümeli turistik gezilere uygun bir yaş diyebilirim. Yalnız bundan kendimize de pay çıkarmak isterim, biz de hiç O ne yapar, ne eder diye endişe duymadık, O’na da bunu hissettirmedik ;)

Son günümüzde ise sabah erkenden tren istasyonuna gittik ve önceden aldığımız biletlerimizle hızlı tren ile Frankfurt’un yolunu tuttuk. Ben bu hızlı tren olayına zaten Londra-Paris gezisinde hayran kalmıştım, bir kez daha trenle gittiğimiz için çok memnun oldum.

***Küçük gezginlerin anne-babalarına tavsiyeler:

1. Her zamanki gibi pusetinizi yanınızdan ayırmayın

2. Artık mutfak için bir aparta ihtiyacınız olmuyor, gittiğiniz yerlerde yiyecek birşeyler bulmak daha kolay oluyor

3. Yolculukta da gün içinde şehri gezerken de yanınıza minik puzzle, el işi gibi oyalayıcı şeyler alın ve sıkıldığında çantanızdan hemen onları çıkarın

4. Taşınabilir bir dvd player ya da tablet alın. En zor durumlarda çok faydalı oluyor

5 thoughts on “Amsterdam ve Frankfurt Seyahati – 1. Bölüm: Amsterdam

  1. Cok guzel bir yazı elinize saglık biz de bu yazıyı okuduktan sonra küçük kızımızla bu şehre gitmeye karar verdik . Acaba hangi evde kaldığınızı yazarmisiniz o tarihlerde boş ise biz de aynı yeri secelim . Tekrar teşekkür ederiz

  2. Geri bildirim: 48 Saatte Işıltılı Barselona Gezisi (1. Bölüm) | Bir Küçük Gezgin

  3. Geri bildirim: Amsterdam ve Frankfurt Seyahati – 2. Bölüm: Frankfurt ve Gözalıcı Rhein | Bir Küçük Gezgin

  4. Geri bildirim: Çocuklarla Viyana Gezi Rehberi | Bir Küçük Gezgin

Bir Yorum Bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s