Londra-Paris Hattı – 1. Bölüm: Londra

londontower

Üst üste iki kez oldu ama 2012 Eylül ayında biz yine Küçük Gezgin’i bırakıp bu kez Londra-Paris seferine çıktık. 4 gece Londra’da, 2 gece de Paris de kaldık. Yanımızda iki çift arkadaşımız olduğu için ekstra keyifli bir gezi oldu.

Hepimiz farklı uçaklarla Londra’ya ulaşıp, otelimiz olan St. Giles Hotel‘e yerleştik. Gittiğimiz şehirleri yürüyerek keşfetmeyi sevdiğimiz için ve ayaklarımıza kara sular inene kadar dolaştığımız için merkezi otellerde kalmayı tercih ediyoruz. Ama Londra ve Paris’de merkezi oteller gerçekten çok pahalılardı. Londra’da kaldığımız otelimiz de merkeziydi ama kalitesi verilen fiyata hiç değer değildi. Zaten bize 2 kişillk oda yerine tek kişilik oda vermiş olmalarından şüpheleniyoruz. Oda o kadar küçüktü ki yataktan kalkınca duvarla yüz yüze geliyorduk! Tabii bu konuyu çok da dert etmedik, zaten bütün günü sokakta geçiriyorduk.

İlk iki gün:

İlk gün otelimize ulaşıp, arkadaşlarımızla buluştuğumuzda akşam üzeriydi. Hemen dışarı çıktık ve yürüyerek, aynı zamanda da çevreyi keşfederek gelmeden önce rezervasyon yaptırdığım, Türkiye’de de TV programları yayınlandığı için ünlü olan Jamie Olivier’ın Jamie’s Italian restoranına gittik. Bizim masamız mahzene benzeyen alt kattaydı ve çok sıcak bir ortam vardı. Yemekler klasik italyan yemeklerinden uzaktı, daha çok füzyon mutfağına benziyordu. Güzel ve değişikti ama tadı damağımda kaldı diyemeyeceğim.

Londra yağmurlu bir şehir olarak bilinir değil mi? Ama biz son 30 yılın en şiddetli yağmurlarına denk geldik! Gezimiz boyunca kelimenin tam anlamı ile sürekli yağmur yağdı ama tabii bizi durdurumadı. Sadece ilk akşamki ıslanmadan sonra ertesi gün sabah öncelikle kendimize yağmurluk ve su geçirmez bot alışverişi yaptık.

İkinci günki hedefimiz Londra’nın belli başlı tarihi ve turisktik yerlerini görmekti. İlk olarak otelimizin yakınlarında internetten araştırıp bulduğum The Breakfast Club adlı kahvaltı mekanına gittik. Yeidklerimize bayıldık! Hatta buraya son gün tekrar gelmeye çalıştık ama sabah erken ve hafta içi olmasına rağmen sıra vardı!

breakfastclubKahvaltıdan sonra hızla rotamızı Buckingham Sarayı’na çevirdik çünkü gitmişken nöbet değişim törenini de kaçırmamak istiyorduk. En az 45 dakika deliler gibi yağan yağmurun altında törenin başlamasını bekledik. Biz o kadar ıslandık ama Onlar yağmur yüzünden töreni gerçekleştirmediler. Oradan ayrılıp kurumak, yemek yemek ve dinlenmek için süper lüks ve dünyaca ünlü Harrods mağazasının yolunu tuttuk. Yalnız ben üzerimde kışlık mont olmasına rağmen iliklerime kadar ıslandığım için önce üzerime yeni birşeyler alıp üstümü değiştirmek zorunda kaldım. Otele giderek vakit kaybedemezdik! :)

Harrods inanılmaz büyük ve tabii ki pahalı. Alışveriş yapmak isterseniz 1 gün yetmez. Biz müze gibi gezerek hızlıca bir tur atmayı tercih ettik. Öğle yemeğimizi de daha önce çok methini duyduğumuz Harrods’ın pizzacısında yedik fakat tabii masa için sıra beklemek zorunda kaldık. Ama değdi!

Harrods’dan çıktıktan sonra önce Westminster Abbey ve Westminster Sarayı civarını dolaştık, oradan da yürüyerek London Eye’a gittik. London Eye’a gittiğimizde şansımıza hava biraz açmıştı böylece yukarıdan çarpıcı Londra manzarasını seyretme imkanı bulabildik. Bir sonraki durağımız ise Tower Bridge ve Tower of London’dı. Bu nokta artık aşırı derecede yorulmuştuk ve rezervasyon saatimizden biraz erken de olsa akşam yemeği mekanımız olan Canary Wharf’daki Gaucho’ya gitmek üzere Tower of London’ın yakınındaki iskeleden tekneye bindik. Böylece nehir üzerinden şehri seyretme şansımız da oldu, ayrıca da çok daha hızlı bir ulaşım sağlamış olduk.

Gaucho zincir şeklinde bir arjantin et restoranı. Londra’da birkaç noktada olmasına rağmen biz bir taşla iki kuş vurup, Londra’nın yeni ve modern semti olan Canary Wharf’ı da görmüş olmak için buradaki şubeyi seçtik. Aslında burası nehrin de kenarında olduğu için ayrıca keyifli bir mekan ama tabii biz içeride oturmak zorundaydık. Yediğimiz etler muhteşemdi diyebilirim. Et-obur olur eşimin hayatında yediği en lezzetli et olduğunu söylediğini belirtmem gerekir.

Üçüncü Gün: York Gezisi

Üçüncü gün planımızda hızlı tren Londra’dan yaklaşık 1.5 saat uzaklıkta olan York’u ziyaret etmek vardı. Bietlerimizi de önceden aldığımız için sabah erkenden tren garına gittik, fakat oraya vardığımızda selden (!) trenimizin rötar yaptığını öğrendik. Hatta York’dan daha kuzeye tren yolları kapanmıştı. Ama yılmadık azimle bir tren bulduk ve York’a gittik.

londontren

York surlarla çevrili, tarih kokan ve evleri ve arnavut kaldırımı taşlarıyla inanılmaz şirin, küçük bir masal şehri. Her yer fotoğraf çekmek için yapılmış gibi. Gezmek içinse 1 gün yeterli oluyor. Biz trenden inince ilk olarak York’un başlıca turisktik ve tarihi yeri olan York Minster’ı ziyaret ettik. Daha sonra erkekler ve kadınlar olarak ayrılıp kendimizi dar ve şirin sokaklara attık.

yorksokak1

Tesadüfen o sırada York Yiyecek ve İçecek Festivali de olduğu için yağmur ve sele rağmen sokaklar çok canlıydı. Biz kadınlar bütün gün sokaklarda dolaşıp ve alışveriş yaparken, erkekler daha çok festival standlarında takılmaayı tercih ettiler :) . Zincir mağazaların buradaki şubelerinden alışveriş yapmak rahat oldu.

Öğle yemeğimizi Pret A Manger’de yedik. Pret a Manger Londra’da neredeyse adım başı bulunan ve başka ülkelerde de şubeleri olan katkı maddeleri içermeyen doğal ve sağlklı sandviç, çorba, salata gibi ayaküstü yenilecek yemekler sunan bir zincir. Burada yediğim sandviç güzeldi ama kerevizli tavuk çorbası anneminkinin aynısıydı. İnsanın girip hızlıca hem lezzetli hem sağlıklı birşeyler yiyip çıkabileceği yerlerin olması, üstelik bunların adım başı olması ne kadar güzel! Darısı bizim ülkemizin başına!

Bir  süre daha sokaklarda kaybolduktan sonra erkeklerle “çay saati” için Bettys Cafe and Tea Rooms’da buluştuk. İngltere’ye gelip böyle tarihi bir şehirde de bulununca çay saatimiz eksik olmasın dedik. Bu mekanın da forumlarda çok fazla övüldüüğnü görmüştüm. Çeylar demleme olmadığı için bize pek hitap etmiyor tabii, tatlılar da güzeldi ama mutlaka gidilmesi gereken bir yer değil bence.

Yine selden dolayı zar zor da olsa akşam trenle Londra’ya geri dönmeyi başardık.

Dördüncü Gün

Son günümüzün sabah kahvaltısını hem arkadaşlarımızdan hem de internet forumlarından özellikle brunch için çok methini duyduğumuz The Wolseley’de yaptık. Burası tarihi bir binada, yüksek tavanlı çok şık bir restoran. Ben yumurta yemediğim için kahvaltı seçenekleri benim için sınırlıydı. Kruvasanlar ise harikaydı. Yemeklerin lezzeti bir yana, böyle bir ortamda soylular gibi gümüş takımlarla kahvaltı yapmak İngiltere’de yaşanması gereken bir deneyim bence. Çıkışta kapısında Kate Moss’u gördüğümüzü de belirtmeden geçemeyeceğim.

wolseley

Bugün için planımız sokaklarda dolaşmaktı ve öyle de yaptık. Kahvaltı sonrası Piccadily Circus, ünlü alışveriş caddeleri Regent ve Oxford caddeleri ve Soho’da hem gezdik hem de biraz alışveriş yaptık. Bu kez öğle yemeği için tercihimiz popüler bir meksika restoranı olan Wahaca’ydı. Yemekler daha önce yediğim meksika yemeklerinden biraz farklı olmakle beraber, güzeldi; fiyatları ise Londra’ya göre gayet uygundu.

Öğle yemeğinden sonra otelimizin hemen yanında bulunan British Museum’u gittik. Giderken de artık yürüyecek halimiz kalmadığı için ilk kez taksiye bindik. Taksiye bayıldığımıza inanabiliyor musunuz? Klasik İngiliz taksilerinin moderinini yapmışlar. İçleri o kadar ferah ki anlatamam. 4-5 kişi ve hatta valizleri rahatça sığabiliyor. Zaten o dakikaya kadar Londra’nın temizliğine, düzenine hayran kalmıştık, taksileri de gördükten sonra adamların herşeyi çözdüğüne iyice inandık.

Son akşam yemeğimiz için de tanınmış burger zinciri Byron’ın Covent Garden ‘daki şubesini seçtik. Böylece yemek öncesi ve sonrası Covent Garden Meydanı ve çevresini gezme fırsatımız oldu. Meydan alışveriş imkanları kadar birçok pub ve barıyla da hem gençler hem de turistler için bir cazibe merkezi.

coventgarden

Ertesi gün sabah erkenden Londra’nın tadı damağımızda kalmış olarak tren garına gittik ve Paris’e doğru yola çıktık. 2 saat gibi kısa bir süre Londra’nın merkezinden Paris’in merkezine ulaşmak gerçekten mükemmeldi. Keşke Türkiye’de de hızlı trenler ve gelişmiş tren ağı olsa!

Reklam

Bir Yorum Bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s