Çoluk çocuk 13 kişi çıktığımız Alsas (Alsace) Şarap Yolu ve Kara Ormanlar gezisi tahminimizden de güzel ve dolu dolu bir gezi oldu. Ren Nehri’nin bir Fransa kısmı bir Almanya kısmı, Europa Park, Maymun Parkı (Montagne des Singes) derken o kadar birbirinden farklı yerler görüp, farklı aktiviteler yaptık ki, kendimizi aylardır seyahatteymiş gibi hissettik. Çocuklar için de bol aktivite olduğu için onlar da çok mutlu oldular. Tahminim sokaklarda gezmekten bile hoşlandılar çünkü hiç şikayet etmediler.
Şimdi de izlenimlerimi ve çocuklarla yapılabilecek aktiviteleri gezdiğimiz sıra ile anlatmak istediğim için önceliği Fransa’nın Alsas Şarap Yolu’na veriyorum. Size de okumaya devam etmeden önce, eğer daha önce okumadıysanız, gezi rotamız, konaklama ve ulaşımı anlattığım bir önceki yazımı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
Alsas Bölgesi (Alsace)
Alsas Bölgesi, Almanya ile Fransa arasındaki sınırı oluşturan Ren Nehri’nin batısında, Fransa’nın İsviçre ve Almanya’ya komşu olan bir bölgesi. Tarihte Fransızlar ve Almanlar arasında o kadar çok el değiştirmiş ki, mimarisinden yemeklerine her iki kültürün de izlerini taşıyor. Özellikle rengarenk evleri o kadar güzel ve şirin ki, masal kitabından fırlamış gibi. İnsanda “buralar gerçek olamaz” hissi uyandırıyor, sanki turistik amaçla yapılmış gibi… İçinde gerçek insanlar yaşamıyormuş gibi…
Evlerin mimarisinin şirinliği yetmezmiş gibi bir de pencereleri ve evlerin üzerini çiçeklerle, eşyalarla, heykellerle süslemişler.
Bölge’nin sembolü leylekler ise sık sık evlerin cephe süslemelerinde görebiliyorsunuz ve tabii canlılarını da havada! :)
Alsas Bölgesi aynı zamanda bağları ve şarapları ile ün salmış bir bölge. Hatırlarsanız daha önce Almanya ile ilgili yazılarımda, Romantik Yol gibi turizm amaçlı rotalardan bahsetmiştim. İşte Alsas Yolu’nun turistik rotasının ismi de Şarap Yolu. Bu rota birbirinden şirin kasabalar, bağlar, tadım yapılabilen bine yakın şarap üreticisi ve muhteşem manzaralarla dolu bir yol. (Harita üzerinde görmek isterseniz gezi rotası yazıma bakabilirsiniz.)
Colmar
Colmar Şarap Yolu’nun en merkezi konumda olan ve en büyük şehri. Büyük dediğime aldanmayın, diğerlerine göre büyük. İlgi alanımızdaki tarihi merkezi ise avuç içi kadar diyebilirim.
Gezi rotamızı anlatırken bahsettiğim gibi ilk gün Basel-Mulhouse havalanından direkt Colmar’a geçtik. Tam tarihi merkezde hem de ücretsiz bir otopark var, navigasyonunuza “Rue de la Cigogne” yazarsanız bu otoparka ulaşabilirsiniz. Tüm grubumuzun kaldığı yerler buraya aşırı yakındı, çok rahat ettik.
Önceki yazımda yazdığım gibi bizim kaldığımız apart ise My Sweet Homes Appartments Modern et Barocco idi. Fazla özelliği olmayan ama merkezi konumuyla seçtiğimiz bir yerdi. En önemlisi çok temizdi ama Bir Küçük Gezgin’in uyuduğu çek-yat şeklindeki kanepe çok rahatsızdı. Onun dışında bir şikayetimiz olmadı. Diğer arkadaşlarımız da genel olarak kaldıkları yerlerden memnunlardı.
Colmar keşfi için ise tabii ki ilk hedefimiz fotoğraflardan tanıdığımız Petite Venise yani Küçük Venedik kısmıydı. Zaten küçük olan tarihi merkezde daha da küçücük bir bölge burası. Kanal kenarında evlerin olduğu yer bir uçtan bir uca yaklaşık 500m. Kanalın kenarında oturabileceğiniz birkaç tane de restoran var. (Yazının girişindeki fotoğrafın da Küçük Venedik’den olduğunu tahmin etmişsinizdir herhalde :))
Kanalın olduğu Küçük Venedik bölgesi gece ışıklandırma ile de çok romantik ve güzel gözüküyor. Akşam yemeğinden sonra vakit ayırıp küçük bir tur yapmanızı tavsiye ederim.
Gün içindeki gezimize dönersek… Genel olarak restoranlar öğle yemeği ile akşam yemeği arasında kapalı. İlk günümüzde öğleden sonra Colmar’ı gezerken kanal kenarında oturup en azından birşeyler içmek isteyeceğimizi tahmin ettiğim için de gitmeden La Krutenau‘nun tüm gün açık olduğunu tespit etmiştim. Böylece isteyenler kanal kenarında oturup birşeyler içebildiler. Şarap tadımına başladılar. Benim de olduğum diğer bir ekip ise çocukları da alıp Colmar sokaklarını arşınlamaya devam ettik. Çocukların bizimle gezme motivasyonu ise turistik mini trene binmekti.
Colmar’ın tarihi merkezini gezdiren iki tane tren var: yeşil ve beyaz. İkisi de sanat ve arkeolojik eserler içeren, Colmar’ın en önemli müzesi Unterlinden‘in hemen yanından kalkıyor. Biz yeşil olana bindik. Çocuklara aktivite oldu. Yürüyerek dolaşmak istemezseniz tarihi merkezde her yeri bu trenlerle görebilirsiniz.
Bu arada çok ilgimizi çekmediği için biz Unterlinden’e girmedik. Colmar’da çocuklar için bir aktivite de Oyuncak Müzesi. Açık saat olduğu saatlere denk getiremediğimiz için biz gezemedik ama aklınızda olsun…
Colmar’ın en çarpıcı yapısı olan St. Martin Kilisesi’ni (Katedral deniyor) ve kanal kenarındaki kapalı pazar yerini gezmeyi ise ikinci günün sabahına bıraktık. St. Martin Kilisesi güzel bir gotik kilise. Colmar’dayken görmeye değer.
Katedralde özelikle camlarını süsleyen vitraylar Bir Küçük Gezgin’in çok dikkatini çekti ve hoşuna gitti.
Kapalı pazar yeri ise kanal kenarında, 1865 yılında yapılmış tarihi bina. İlk yapım amacı pazar yeri olarak kullanılması değil tabii ki. Özellikle pazarlara meraklı değilseniz içini gezmenize gerek yok bence. Ama dışı çok güzel…
Colmar’ın farklı ve ilgi çekici yapılarından bir tanesi de Maison des Tetes (Kafalar Evi). 1609 yılında inşa edilmiş bu ev şu anda 5 yıldızlı otel ve restoran olarak kullanılıyor. İsmi cephesini süsleyen 101 adet kafa heykelinden geliyor. Yukarıda bahsettiğim trenler de bu yapının önünden geçiyorlar.
Colmar’da benim hoşuma giden ve klasik Alsas evlerinden farklı bir diğer yapı da tam Katedral’in karşısındaki Ancien Corps de Garde (Eski Muhafız Evi). 16. yüzyılda Belediye binası olarak inşa edilmiş. Ben özellikle Juliet’in balkonuna benzer balkonuna bayıldım. Eskiden belediye meclisi kararları buradan okunuyormuş.
Ben fotoğrafını çekmemişim ama Colmar’a gelince New York’daki ünlü Özgürlük Heykeli ile karşılaşırsanız şaşırmayın diye son olarak Colmar’ın bir özelliğinden daha bahsetmek istiyorum. Özgürlük Heykeli’nin tasarımcısı Bartholdi Colmar’da doğmuş ve doğdu ev şu an Bartholdi müzesi olarak kullanılıyor.
Colmar’da yeme içme
İlk gün öğleden sonra ulaştığımız için en azından ayaküstü atıştırabileceğimiz bir yere ihtiyacımız vardı. Neyse ki 100% Le Bar a Jus ve Bagelstein açıktı. Bagelstein zaten methini duyduğum, bagel içinde sandviç yapan bir yer ve bagelları gerçekten çok lezzetli. Diğerini ise tesadüfen bulduk ve taze meyve suları ve sağılıklı wrapleri ile çocuklar için çok iyi bir seçenek oldu.
İlk akşam yemeği için tercihimizi ise çocuklarla beraber rahat edebileceğimizi düşünerek ana cadde üzerindeki Le Palais des Légendes‘dan yana kullandık. (Gitmeden önce rezervasyon yaptırmıştık tabii) Burası Alsas bölgesinin en önemli yemeklerinden biri olan ve lahmacun gibi ince hamurlu bir çeşit pizzaya benzer Tarte Flambe ile pizza ve krep yapan küçük, yerel bir restoran. Yediklerimiz beğendik, hesap da çok uygun geldi.
Zaten doğrusu Fransız yemekleri ile fazla aramız yok, hele bir de fine dining olursa bizi iyice aşıyor. Siz meraklıysanız internette yorumları çok iyi olan, ayrıca Vedat Milor’un da tavsiye ettiği JY’s‘i deneyebilirsiniz.
İkinci akşam ise sürekli benzer şeyler yemekten kurtulalım düşüncesiyle Paris’den tanıdığımız ama adından da anlayabileceğiniz gibi aslında Belçika kökenli zincir bir restoran olan Leon de Bruxelles‘e gittik. Leon tam bir midye cenneti. Midyenin yanı sıra çeşitli deniz ürünleri olan zengin bir menüsü de var. Colmar’daki şubesi tam ABD zincir restoranları gibi hafif merkezin dışında araba ile ulaşılan bir yerde ama çok da yakın… Özellikle tencerede midye ziyafeti çekmek isteyenlere tavsiye ederim.
Eğer gittiğinizde hava güzel olursa, Colmar’da önermek istediğim bir diğer restoran da La Fleur de Sel. Kanalın üzerinde küçük bir iskelesi var. Yemekleri ile ilgili yorumlar gayet iyi sadece biraz çeşit az ama bence Colmar’da yemek yenilecek en keyifli nokta burası. İskele çok küçük olduğu için mutlaka önceden rezervasyon yaptırmalısınız tabii…
Colmar’daki kahvaltılarımızı ise Alsas Bölgesi’nde zincir bir pastane/fırın olan Poullaillon‘da yaptık. Zaten fırınlar dışında kahvaltı yapabileceğiniz doğru düzgün bir yer yok. Poullalion’un hem ürünleri lezzetli hem de Dominician Kilisesi yanındaki şubelerinde hem içeride hem dışarıda oturulabilecek masaları var. Çeşit de fazla… Görüntü zaten inanılmaz iştah açıcı!
Bir de pazarlarda ve genel olarak Alsas Bölgesinde gezerken karşınıza her yerde buranın sembolik yiyeceklerinden, Bretzel denilen bu simit vari yiyecek çıkıyor. Dışı iyice kızarmış ekmek gibi biraz. Atıştırmalık olarak iyi bir alternatif…
Ribeauville, Riquewihr ve diğer Alsas Şarap Yolu Köyleri
İkinci günümüzde yukarıda bahsettiğim gibi Katedral ve Pazar Yeri’ni gezdikten sonra arabalarımıza atlayıp hedefimizdeki ilk köy olan Ribeauville’in yolunu tuttuk. Ribeauville’den sonra da sadece 5km uzaklıkta olan Riquewihr’e geçtik. İkisi de gerçekten çok minik ve çok çok şirin evlerin ve sokakların olduğu, bağların tam ortasında iki güzel köy. Birbirlerine de çok benziyor. Gezilecek bir tane ana sokak ve ona bağlı küçük sokaklar var. Köyleri gezerken arkalarında bağları görmek de çok hoş oluyor.
Ribeauville’in girişindeki kavşakta bir otopark var, zaten görmemeniz imkansız. Riquewihr’de ise navigasyonunuza “Jacques Preiss caddesi” yazarsanız rahatça arabanız için bir otopark bulabilirsiniz.
Zamanınız kısıtlıysa sadece bir tanesini göreseniz de yeterli olur kanısındayım. Hangisi diye benim fikrimi sorarsanız oyumu Riquewihr’e veririm. Bence sokaklar ve evler bir tık daha şirindi. Üstelik burada restoran seçenekleri daha fazla ve bölgenin ünlü bir şarap üreticisi olan Hugel’in de tadım ve satış mağazası bulunuyor. Diğer taraftan Ribeauville’de manzaraya Alsas Bölgesi’nin ünlü şatosu Haut Koeningsbourg da giriyor. Aşağıda her iki köyün fotoğraflarını da paylaştım, siz bakıp kendiniz karar verin en iyisi :)
Köyler çok minik olunca çocuklarla bile gezmemiz çok kısa sürdü, öğleden sonra vaktimiz kaldı. Aslında yine buradaki en şirin köylerden Equsheim’a da mı gitsek diye bir düşüncemiz vardı ama köylerin birbirine çok benzer olduğunu görünce Şarap Yolu boyunca kuzeye doğru Koeningsbourg Şato’su ve Maymun Parkı’na doğru yol aldık. Aşağıdaki videoyu bu yolculuk sırasında çektim. Yol üzerinde hem bağlar arasından hem de diğer Şarap Yolu köyleri (Bergheim gibi) içinden geçerek ilerledik.
Son olarak Ribeaville’de denediğimiz pizzacıdan bahsetmek istiyorum. Sizin de bizim gibi Fransız yemekleri ile fazla aranız yoksa ve çocuklarla rahat etmek istiyorsanız gidebileceğiniz bir yer: La Pizzeria Renommee. Tam da otoparkın yanında.Muhtemelen sadece yerel halkın ve hatta çoğunlukla gençlerin gittiği bir yer çünkü çok komik bir şekilde süper kahramanlardan (batman, superman, star wars gibi) oluşan bir dekorasyonu vardı! :)))) Ama pizzaları güzeldi.
Artık sizi Ribeauville ve Riquewihr fotoğrafları ile baş başa bırakıyorum. Bir sonraki yazım Montagne des Singes yani Maymun Parkı ile ilgili olacak… Şimdilik hoşçakalın! (Montagne des Singes yazım için buraya tıklayabilirsiniz)
Ribeauville:
Riquewihr:
Geri bildirim: Kara Ormanlar | Bir Küçük Gezgin