Biliyorsunuz Toskana ve Cinque Terre gezimize çıkmadan önce gezi programımızı anlatan ve pratik bilgiler veren bir yazı yayınlamıştım. O programımıza hemen hemen sadık kalarak ve büyülenmiş bir şekilde gezimiz tamamladık. O kadar çok yer gördük ve o kadar şey yaptık ki, geziş sıramıza göre bölge bölge birkaç yazıda anlatmaya karar verdim. Tabii anlatırken vakit kaybetmemeniz için ya da gezinizi çocuklarla birlikte daha keyifli ve kolay hale getirmek için tüyolarımı da paylaşacağım.

Uçuşumuzu Pisa’ya gerçekleştirdik ve Pisa Kulesi gezisini son güne bırakarak direkt olarak Floransa ile Lucca yolu arasındaki otelimize geçtik. Pisa’yı özellikle atladık çünkü herkes Kule’den başka görülecek birşey olmadığını söylüyordu ve zaman kaybetmek istemedik. İyi ki de öyle yapmışız.

Aslında ilk günki hedefimiz Lucca’yı gezmek olduğu için Lucca’da da bir konaklama tesisi seçebilirdik ama ben özellikle Toskana kırsalını yaşamamız gerektiğini ve karakteri olan bir yerde kalmanın bize daha çok keyif vereceğini düşündüğüm için Villa Sermolli‘yi seçtim ve bu konuda isabetli bir karar verdiğimizi gittiğimizde anladık. Villa Sermolli manzaralı bir vadiye bakan bir tepe üzerine kurulmuş Buggiano Kalesi’nin duvarları içerisinde bulunuyor. Arabanızı surların yanına park ediyorsunuz, kısa bir yürüyüşle otele ulaşıyorsunuz. Bina 16. yüzyılda inşa edilmiş tarihi bir bina. Toplamda 5 oda ve 1 aparttan oluşuyor. İçeri girer girmez tarihi ve yaşanmışlığı hissediyorsunuz.

Bahçesinde portakal ve limon ağaçları arasında, inanılmaz güzel bir manzaraya hakim teraslar var, ki odalar da aynı manzaraya bakıyor. Burada vakit geçirip, dinlenmek çok keyifliydi, öyle ki ilk gün herkesi zor toparlayıp Lucca’ya götürdüm.

Sabah uyandığımda Buggiano Kalesi’nin ıssız sokaklarında dolaşmak o kadar huzur vericiydi ki anlatamam!

Otelin kahvaltısı da yurtdışında gördüğüm en güzel kahvaltılardan bir tanesiydi. Yalnız havuz küvet boyutlarındaydı.. Sonuç olarak Villa Sermolli’de çocuklarla da çok rahat ettik, teraslardan bir tanesini kendilerine ait oyun alanı ilan ettiler. Otelin içinde özgürce koşturdular.

Lucca

İlk gün otelde dinlendikten sonra yaklaşık 25 dakika mesafedeki Lucca’ya geçtik. İtalya’da böyle tarihi kentleri araba ile gezerken dikkat etmeniz gereken çok önemli bir konu var. Tarihi kent merkezlerine sadece özel izinli araçlar girebiliyor ve buralara ZTL bölgesi deniliyor. Eğer girerseniz 200-300 Euro gibi bir cezası var! O yüzden gezimizi anlatırken en pratik nerelere park edebileceğinizi de yazacağım. Lucca’da pek problem yok. Surlara kadar arabayla ulaşıyorsunuz. Sur girişine yakın gördüğünüz ilk “Park Yeri” tabelası olan yere park edebilirsiniz. Hangi girişte olduğunuz da çok önemli değil, zaten merkez küçük. Sadece caddeye park ettiğinizde park saatlerine dikkat etmeyi ve ücretini ödeyip, fişini arabanızın camına koymayı unutmayın…

Lucca’nın kent merkezinin yanı sıra surları da tamamen korunmuş durumda. Surlar çok geniş ve üzerinde yeşillikler içinde çok keyifli bir yürüyüş yolu buluyor. Bence Lucca’yı İtalya’daki benzer kentlerden ayıran en önemli özellik bu. Ayrıca düz bir alanda bulunduğu için bisiklet kiralayarak hem kent merkezinde hem de surların üzerinde gezinti yapabiliyorsunuz.

Eylül ayı Lucca’nın festival ayı. Eylül ayı boyunca bir çok etkinlik ve organizasyon düzenleniyor. Özellikle Eylül ayındaki pazar günleri de çeşitli pazarlar kurulduğu için daha da hareketli oluyor. Bizim gittiğimiz gün de neredeyse her yere antika pazarlarının kurulduğu bir pazar günüydü ve etraf gerçekten çok kalabalıktı. Aslında kulağa hoş gelse de sanırım ben daha tenha bir zamanda gezmeyi tercih ederdim.

Lucca’da gezilecek görülecek başlıca yerler arasında Anfiteatro Meydanı ve San Michel in Foro, San Giovanni ve St Martin gibi Kiliseler bulunuyor ama aslında bence Lucca’da en güzeli kaybolmak ve meydanlarında oturup vakit geçirmek. Tabii surlarda yürüyüşü de unutmayalım!

Lucca ayrıca, Madame Butterfly gibi bir çok opera eserinin bestecisi olan Pucci’nin doğduğu kent. Bu nedenle tüm yıl boyunca Puccini etkinlikleri düzenleniyor. Bizim gittiğimiz gün “Puccini ve Geleneksel Napoliten Şarkıları” etkinliği vardı ve San Giovanni Kilisesi gibi tarihi bir yerde olduğu için gitmişken kaçırmayalım diye düşündük. Çocukları da kabul ettikleri için çoluk çocuk gittik ama tabii çocuklar aşırı sıkıldı ve birşey anlamadılar. Bir soprano bir de tenor vardı. Çok da şahane değildi doğrusu. Siz en iyisi şu linkten etkinlik sitesine bakarak kendiniz karar verin gidip gitmeyeceğinize :)

Genel olarak rahatça şunu söyleyebilirim ki, eğer yemekleri düzgün, çok fazla turistik olmayan bir yerde yemek istiyorsanız mutlaka önceden rezervasyon yaptırmalısınız. Özellikle de bizim gibi kalabalıksanız. Ben Lucca’daki akşam yemeğimiz için haftalar öncesinden Da Pasquale isimli bir restoranda yer ayırtmıştım. Burası gezimiz boyunca en çok beğendiğim restoran oldu. Normalde deniz ürünlü makarna/risotto gibi şeyleri sevmeme rağmen ahtapotlu makarna dahil herşeyi çok beğendim. Tek problem sipariş verdiğiniz her şey küçücük bir mutfakta siparişiniz üzerine hazırlanıp pişirildiği için yemekleri çok uzun süre beklemeniz gerekiyor. Burası çocuklarla da çok rahat ettiğimiz bir yer oldu çünkü restoran hiç turistik olmayan küçücük bir avlu gibi bir yerdeydi ve çocuklar yemek sırasında avluda rahatça oynadılar. Bu arada unutmadan söyleyeyim menüde olmasa bile gittiğimiz her yer çocuklar için sade/domatesli/peynirli makarna ve ızgara siparişi alıyordu. Ayrıca çocuklar için yarım porsiyon sipariş imkanı da oluyordu.

Lucca’da yemekten sonra upuzun bir günün sonunda ayakta durabilen çocuklarla önceden tespit ettiğim ve tesadüfen bizim girdiğimiz sur kapısına yakın olan Gelateria Veneta’dan dondurma aldık ve herkes çok beğendi. Giderseniz aklınızda bulunsun!

İnanabiliyor musunuz? Bu gezimizin sadece ilk günüydü! Devami için takipte kalın…

Bu gezi ile ilgili diğer yazılara aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz:

• Gezi Rotası
• 2. Gün: Cinque Terre
• 3 ve 4. Gün: Siena’lı ve San Gimignano’lu Toskana Günleri