Doğrusu anlatmaya nereden başlayacağımı bilemiyorum, o kadar güzel ve çok yer gördük ki! Ama Kapadokya kesinlikle kaya evler ve peribacalarından ibaret değil!
Gezi ve Ulaşım Rotamız
En iyisi rotamızı anlatarak başlayayım, çünkü Ankara ve İstanbul’dan araba ile gelecek olanlar için daha organize bir tur programı olmuş oluyor: Ankara’dan sonra Kapadokya’ya ulaşım için 2 ana rota alternatifi var. Biri Kırıkkale-Kırşehir üzerinden, diğeri de Tuz Gölü-Aksaray üzerinden…
Biz gidişte Kırıkkale üzerinden gidip, Gülşehir’de Açık Saray ve Avanos’u gezdikten sonra Uçhisar’daki otelimize geçtik.
Dönüşte de Tuz Gölü rotasını izleyip, otelden ayrıldıktan sonra sırasıyla Derinkuyu Yeraltı Şehri, Gülşehir ve Ihlara Vadisi’ni gezdik.
3 günlük gezimizin ortadaki gününde de Göreme Açık Hava Müzesi, Ürgüp, Mustafapaşa, Zelve Açık Hava Müzesi ve Paşabağ’ı gezdik.
Otelimiz
Araştırmalarım sonucunda konaklamak için en ideal yerin Uçhisar olduğuna karar vermiştim ve Uçhisar’da da seçimimiz Argos in Cappadocia‘dan yana oldu ve bu butik ve şirin otelden inanılmaz memnun kaldık. Uçhisar’da yerleşim zaten Uçhisar Kalesi’nin etrafında ve yamaçta teras evler şeklinde. Argos in Cappadocia da burada bir mahallenin otele dönüştürülmüş hali. Tarihi yapılara ve dokuya hiç zarar vermeden kurulmuş.
Manzara müthiş, odalar şık ve konforlu. Personel ilgisi ve güleryüzlülüğü de on numara!
Gezilecek ve Görülecek Yerler (Gezi Rotamıza Göre)
Açık Saray: Açık Saray kayaların oyulmasıyla oluşturulmuş, Bizanslılar’dan kalma antik bir yerleşim yeri. Evler ve ilginç kiliseler var. Buradaki kalıntıların formları Gaudi’nin Park Güell ve Casa Mila’daki formlarını hatırlattı. (Bakınız Barcelona yazım)
Açık Saray’da bir de mantara benzeyen şekli ile ünlenmiş bir kaya var :) (Bu arada alanda yeterince işaret yok, direkt mantar kayayı görmek isterseniz ) nolu alana gitmelisiniz)
Diğer yerler kadar kalabalık olmadığı için çok rahat ve sakince gezdik ama doğrusu derin bir tarih ve arkeoloji bilgim olmadığından da olabilir, birbirine benzeyen çok yerleşim yeri var. Şimdi düşündüğümde benim için Göreme Açık Hava Müzesi’ni gezmek yeterli olurdu.
Avanos: Avanos Kızılırmak’ın 2 yakasına kurulmuş, tarihi evleri olan, İç Anadolu’dan beklemediğim kadar güzel bir kasaba. Kızılırmak’ın 2 yakasını birleştiren tarihi bir taş köprü ve bir de yayalar için asma bir köprü var. Nehirin kenarını çok güzel düzenlemişler, kafeler, parklar ve yürüyüş yolları yapmışlar, sahil kasabasına benzemiş! Hatta inanmazsınız, nehirde gezinti yapmak için gondollar bile var! Gondollarla ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Avanos’un esas ünlü olduğu konu ise seramik çanak çömlek yapımı. İsterseniz ücretsiz izleyebiliyor ya da siz de yapabiliyorsunuz! İzlemek çok ilgimizi çekmedi ama daha çok vaktimiz olsa yapmayı denemek eğlenceli olabilirdi.
Uçhisar: Uçhisar bizim favorimiz. Konaklama için popüler bir yer ama sakinliğini ve doğallığını koruyor. Arnavut kaldırımı yollar, taş evler, tepede Kale’si… Yukarıda bahsettiğim gibi otelimiz zaten buradaydı ve bizim olduğumuz tarafta müthiş bir Güvercinlik Vadisi manzarası vardı. Eğer burada kalırsanız sabah erkenden kalkıp Balonların görsel şölenini de izleyebiliyorsunuz. Akşam yemek yiyebileceğiniz yine manzaralı restoranlar var ve akşam Uçhisar meydanında en ufak bir gürültü olmuyor. Olabildiğince romantik!
Biz ilk gecemizde otelimizin restoranı olan Seki Restoran’ın lounge’ında şarap-peynir yaparak manzaranın tadını çıkardık.
Göreme Açık Hava Müzesi: Burası kiliselerin yoğunlukla bulunduğu bir kaya yerleşim yeri.
Manastır hayatının hüküm sürdüğü ve hatta Manastır eğitim sisteminin burada doğduğu düşünülüyor. Kapadokya Bölgesi’nde yaklaşık 200 tane kilise olduğu düşünülüyor ve bunların en önemlileri burada. Karanlık Kilise ise en güzelleri, zaten burası için ayrıca ücret ödemeniz gerekiyor. Tokalı kilise ise buradaki en büyük kilise.
Ürgüp: Kapadokya’da ilk ünlü olan yer olarak, uzun yıllardır önemli bir turizm merkezi Ürgüp. Bunun sonucu olarak da diğer kasabalara göre daha fazla gelişmiş ve haliyle kalabalık. Maalesef merkezinde tabela kirliliği var ama yine de tarihi doku korunmuş.
Kaya evleri ve taş konakları çok güzel. Meraklıları için Asmalı Konak dizisinde kullanılan konak da burada. Ürgüp’ü gezerken ara sokaklara girip kaybolmak lazım!
Mustafapaşa (Sinasos): Mustafapaşa olduğu gibi korunmuş eski bir Rum köyü.
Sessizliği, kapı önü sohbetleri ile hala bir köy. Evler ve özellikle evlerin kapıları muhteşem! Mustafapaşa’da bulunan Old Greek House popüler bir otel ve restoran.
Zelve Açık Hava Müzesi: Zelve kapsamlı ve diğerlerine göre büyük bir kaya yerleşim yeri. İşin ilginci burada insanlar 1950’li yıllara kadar yaşamışlar. Bulunduğu vadi de trekking sevenler için ideal, ki zaten işaretli rotalar var. Yeşillikler içinde çok güzel bir vadi.
Paşabağ: Paşabağ, Zelve Açık Hava Müzesi yolunda, peri bacalarının yoğunukla bulunduğu bir yer. Dikkatli bakarsanız çevredeki tepelerde oluşum aşamasında olan peri bacalarını da görebiliyorsunuz.
Kızılçukur Vadisi ve Günbatımı: Kızılçukur Vadisi Kapadokya’da yoğun olarak bulunan vadiler arasında en güzellerinden bir tanesi. Vadinin kenarına araba ile ulaşıp park edebileceğiniz bir seyir terası yapmışlar. Birçok insan fotoğraf makinelerini kapıp akşam buraya koşuyor ve manzaranın tadını çıkarıyor.
Buraya kadar okuduysanız, bizimle beraber gezinin ikinci günü güneşi batırdınız demektir. Yazının devamı bir sonraki yazıda…
Geri bildirim: Süprizlerle Dolu Kapadokya – 2. Bölüm | Bir Küçük Gezgin