Bu seferki rotamız Diyarbakır ve Mardin’di ve yine bir düğünü bahane ettik :) Aslında bana hiç çekici gelmiyordu ama özellikle Mardin’i gördükten sonra gittiğimize çok memnun oldum!
Turumuz çok kısa sürdü, cuma sabah gittik, pazar sabah döndük. Yanımızda ise yaşları 8 ve 9 iki kızları olan bir arkadaşlarımız vardı. Arkadaşlarımızın bir tanesi bir süre Diyarbakır’da doktorluk yaptığı için O aynı zamanda da bizim rehberimizdi. Ben de zaten ani bir kararla gittiğimiz için fazla araştırma yapamamıştım.
Cuma sabah erkenden gittiğimiz için Diyarbakır’daki ilk hedefimiz Hasanpaşa Hanı’ndaki Mustafa’nın Kahvaltı Dünyası idi. Ben önce birbirinden leziz kahvaltılarda kendimi kaybederken alışkın olmadığım için kahvaltıda kavurma yemek istemedim ama tabii sonra tadına bakınca duramadım. Küçük Gezgin ise yeni tatlar denemek konusunda çok çekingen olan O değilmiş gibi murtuğa adı verilen un kavurmasına kaptırdı kendini…
Kahvaltıcının olduğu han da tarihi, çok hoş bir handı ve dışarısı 40 C iken içerinin hoş bir serinliği vardı. Burada ünlü Diyarbakır kahvaltılarını sunan başka kahvaltıcılar da vardı.
Kahvaltı sonrası Hasanpaşa Hanı’na yürüme mesafesindeki başka bir tarihi han olan Sülüklü Han’a gidip közde ağır ateşte pişirilmiş ünlü Menengiç Kahvesi’ni yudumladık. Kahveyi özel yapım fincanlarda pişirip aynı fincanla servis yapıyorlar.
Sülüklü Han 17. yüzyılda inşa edilmiş taş bir bina. 2010’da restore edilmiş ve şu anda bir cafe işletiliyor. Han’ın bahçesi de mahzen tarzındaki alt katı da çok hoş ve dinlendirici. Akşam içeride birşeyler içmek de çok keyifli oluyordur eminim.
Sülüklü Han’ın girişinde ise çok cici gözüken bir kitapçı bulunuyor.
Karnımız doyup kahvemizi de içince kiraladığımız van tarzı araç ile Mardin yolunu tutmaya hazırdık. Yolumuz yaklaşık 1.5 saat sürdü. Otelimiz Reyhani Kasrı, Mardin’in Eski Mardin diye adlandırılan kısmındaydı. Burada, tek bir arabanın geçebileceği, bir ana cadde bulunuyor, diğer sokaklar çok dar ve merdivenli. En azından benim görebildiklerim :) Hatta eşekler taşımacılık için kullanılıyor. Kısa ziyaretimiz sırasında ben eşekle bir kez televizyon bir kez de tüp taşındığını gördüm!
Otelimiz bahsettiğim ana caddenin üzerindeydi ve amacımız da zaten Eski Mardin’i görmek olduğu için otelin konumu daha iyi olamazdı. Kendisi ise tarihi bir yapı ve pırıl pırıldı. Çok memnun kaldık.
Valizlerimizi odalarımıza bırakıp her zamanki gibi hemen sokakları dolaşmaya çıktık. Önce tavsiye üzerine Rido’da kebap yedik ama çok beğendiğimizi söyleyemeyeceğim. Daha sonra bilerek ve isteyerek Mardin sokaklarında kaybolduk ve inanılmaz keyif aldık.
Maalesef saat 5’den sonra olduğu için hiçbir medrese, kilise ve başka tarihi yapıya giremedik, sadece dışarıdan görünen etkileyici mimariyi izlemekle yetindik. Çocuklar da bizimle birlikte gayet güzel dolaştılar. Dönüşte otelimize ana caddeden dönüp her tarafı sarmış olan gümüşçülerin ürünlerine göz gezdirdik.
Eski Mardin gerçekten bambaşka bir dünya. Gece manzarası ise ışıklandırmanın da etkisiyle büyüleyici. İnsanı içine çekiyor. Gönül de keşke bir çivi bile çakılmamış olsa istiyor. Uydu antenleri, tabelalar, vs. biraz görüntüyü bozuyor tabii…
Akşam yine bahsettiğim ana cadde üzerinde olan ve ünü Mardin’i çoktaaaaan aşmış, hatta İstanbul’a da bir şubesi açılmış olan Cercis Murat Konağı‘na yemeğe gittik. Masamız bir tarafta mezapotamya manzarasını bir tarafta Mardin’in büyüleci atmosferini seyredebileceğiniz terastaydı. Konak deseniz ayrı bir güzellikte tarihi bir taş yapı. İşte bu yüzden İstanbul şubesinin aynı tadı vermesine imkan olmadığını düşünüyorum.
Yemekler de çok lezzetliydi. Sunum ise eşsiz: bakır kaselerde şarap, devasa bir tahta kaşık içinde etli yaprak sarma, minik minik kaşık şeklinde kaselerde mezeler.
Biz seçimlerimizde mümkün olduğunca farklı çeşide ve yerel mutfağa yer vermeye çalıştık. Ortaya karışık meze tabağı ile başlayıp, içli köfte yiyeceksek Süryani usulü olsun dedik. Bazı mezeler gerçekten hiç alışık olmadığımız tatlara sahipti ama güzeldi. Süryani içli köftesi de bildiğimiz içli köftein yassı halinin üzerine yoğurt ve sos dökülmüş haliydi. O da güzeldi. Et üzerinde sade pirinçle sarılmış yaprak sarma ve et yemekleri ise muhteşemdi. Küçük Gezgin tek başına bir porsiyon tandırı yedi ve tuvalete gittiğinde yemeğine koşarak geri döndü dersem anlarsınız herhalde durumu :)
Ertesi gün muhteşem Mezapotamya manzarasına uyanmak çok güzeldi.Uçsuz bucaksız bir deniz gibi…
Kahvaltıdan sonra fazla vaktimiz olmadığı ve hava da 41C olduğu için hızlıca otelin yakınındaki Zinciriye Medresesi’ni görmeye gittik.
Dönüşte meşhur bittim sabunlarından alıp bir Süryanı Manastırı olan Deyrul Zafaran Manastırı’nı gezmek üzere yola çıktık. Manastır Mardin’in hemen çıkışında bulunuyor. 5. yüzyılda inşa edilen bu yapıda hala yaşayanlar var. Her saat başı gruplar halinde rehberli turlar düzenliyorlar. Rehber eşliğinde gezmek de çok daha aydınlatıcı oluyor. Manastır gerçekten ilgi çekici ve etkleyiciydi. Mardin’e gidildiğinde mutlaka gidilmeli bence.
Manastır turumuzdan sonra düğün günü olması nedeniyle tekrar Diyarbakır’a döndük. Havanın aşırı sıcak olması nedeniyle nerede nasıl yemek yesek diye düşünürken Diyarbakır’ı bilen arkadaşımız bizi Dicle Nehri’nin kıyısında 10 Gözlü Köprü manzaralı püfür püfür esen Erdebil Köşkü isimli bir kebapçıya götürdü: Yemekler güzeldi ama manzara ve doğal klima 10 numaraydı!
Gezmekten az kalsın düğünü kaçıracaktık, çocuklarla birlikte otele girmemiz ve hazırlanıp çıkmamılz sadece yarım saat aldı! :) Gideceğimiz yerin tam olarak ne kadar mesafede olduğunu kestiremediğimiz için yol fazla sürünce biraz geç kaldık. Düğün bizim için çok değişik bir deneyim olan bir kır düğünüydü.
Gece geç saatte düğünden dönmüş olmamıza rağmen saatlerimizi sabah 7’ye kurup erkenden kalktık. Peki neden? İlk gün yediğimiz kahvaltıdan bir kez daha yiyebilmek için! Mis gibi kahvaltılıkları mideye indirdikten sonra havaalanına giderek evin yolunu tuttuk.
Bu gezide anladım ki bu yaştan sonra (yaş 3.5) Küçük Gezgin’in arkadaşlarıyla birlikte tatile çıkıyor olmak en büyük avantaj. Onlar birbirlerini oyalıyor, siz sadece temel ihtiyaç gideriyorsunuz. Zaten başlık da Küçük Gezgin’in kuzenine geziyi anlatan sözleri. Tek cümlede özetledi kuzum: “Çok merdiven çıktık, çok güzel yerler gezdik, çok güzel yemekler yedik…”
***Küçük gezginlerin anne-babalarına notlar:
1. Biz Diyarbakir’da fazla gezmediğimiz için Mardin için söylüyorum. Bu kez puset getirmek anlamsız. Hatta o merdivenlerde insana yük bile olur. Eşek tutmak zorunda kalırsınız :)))))
2. Hijyen bazı yerlerde ciddi problem. Mutlaka çantanızda sabun, ıslak ve kuru mendil bulundurun.
3. Sıcak havada gidecekseniz, zaten dermatologlar şehirde de kullanın diyor ama özellikle o sıcakta kendiniz ve çocuklarınız için mutlaka güneş kremi ve şapka alın.
4. Yanınızda çocuklarınızın arkadaşları varsa bu kez grup oyunları alın. Yoksa yine oyalayıcı puzzle, tablet, küçük el işleri ideal.