Peru’da Bir Gezgin Anne Jale – 2. Bölüm (Cusco ve Büyüleyici Machu Picchu)

Bir önceki yazımı okuduysanız, sevgili gezgin/anne arkadaşımın Jale Ateş’in konuk yazar olarak Peru’yu anlattığını biliyorsunuz. Lima’da sonra bu bölümde Cusco ve Machu Picchu’yu anlattı (ben daha bunu yazmakta zorlanıyorum! :))) Ben okurken çok keyif aldım, sizin de beğeneceğinizi düşünüyorum. Hem çok güzel gezmiş, hem de çok güzel anlatmış. Kim bilir kızlarımız 15 yaşına gelince belki birlikte tekrar gideriz…

CUSCO

“Titicaca Gölü’nden çıkan Viracocha (Yaratıcı Tanrı), Güneş Tanrısı “İnti”, karısı Ay Tanrısı “Mama Quilla” ve Toprak Ana “Pachamama”yı (Mother Earth) yaratmış. İlk İnkalar Güneş tanrısı İnti tarafından yaratılmış ancak Dünya’da nasıl yaşayacaklarını ve hayata nasıl tutunacaklarını bilmiyorlarmış. Bu yüzden İnti ve Mama Quilla kendi oğulları Manco Capac ve kızları Mama Ocllo’yu Dünya’ya göndermiş. Böylece İnkalar nasıl ev inşa edeceklerini, nasıl bitki ve hayvan yetiştirebileceklerini, nasıl yemek pişireceklerini ve tanrıları İnti’ye nasıl şükredeceklerini öğrenmişler. Bir gün İnti, Manco Capac’a altından yapılma bir asa vermiş ve İnkalar’a bir şehir kurmaları için özel bir yer bulmasını söylemiş. Doğru yerin neresi olduğunu anlamaları için altın asayı sadece bir kez yere vurmaları ve asanın toprağa gömülmesi yetecekmiş. Manco Capac ve Mama Ocllo Titicaca Gölü’nden kuzeye doğru yola çıkmışlar. Huanacauri vadisine vardıklarında altından asa tek bir vuruşla toprağa dalmış ve yerin içinde kaybolup gitmiş. Burasının İnkaların yaşaması için doğru yer olduğunu anlamışlar ve işte güzel Cusco şehri böyle kurulmuş.”

Ne iyi etmişler! Benim çok hoşuma giden ve birçok farklı versiyonu olan bu güzel İnka efsanesi ile başlamak istedim. Cusco, tarihi, insanları, kültürü ve içinde barındırdığı geçmişin hazineleri ile gerçekten çok özel bir şehir.

Lima’dan Star Peru uçağıyla yaklaşık 1 saat yolculuk sonunda Cusco’ya varınca And Dağları’nda 3400 m’ye çıkmış olmanın etkisini hemen hissediyorsunuz. Yükseklik hastalığı olarak adlandırılan bu mevhumu gitmeden önce duymuştum ama daha önce hiç yaşamamıştım. Dağcılar ve yüksek seviyelerde kayak yapanlar biliyordur mutlaka. Sanki büyük bir basınç altındasınız ve başınız dönüyor. Otele vardığımda hemen bir coca çayı ve su ikram ettiler, vücudumun oksijene ihtiyacı olduğunu derin derin nefes almamı, bolca su içmemi ve ağır yemek yemememi önerdiler. Bu öneriler işe yaradı. Çok sıkıntı çekmedim ve rahatça gezebildim şehri. Ertesi gün ise hiçbir sorun kalmamıştı.

Kaldığım otel “Tierra Viva Cusco San Blas” şehir merkezine çok yakın, ancak birkaç sokak yukarıda, böylece gece gündüz kalabalık olan merkezdeki gürültüden uzak ama her yere yürüme mesafesinde çok şirin bir oteldi. Otele yerleştikten hemen sonra çıkıp şehri gezmeye başladım. Tek arabanın sığdığı daracık sokakları, merdivenleri, eski ve yeniyi harmanlayan mimarisi ile çok değişik bir havası var Cusco’nun.

UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde yeralan bu şehir, 1250-1530’lu yıllar arasında Amerika kıtasının en büyük imparatorluğu olan İnka İmparatorluğu’nun görkemli başkenti olarak biliniyor. İnti’nin (Güneş tanrısı) soyundan geldiğine inanılan Manco Capac tarafından kutsal dağ aslanı olan puma şeklinde inşa edildiği söyleniyor. Günümüzde şehir o kadar çok genişlemiş ki, puma şeklindeki yapısı kaybolmuş ne yazık ki. Sacsayhuaman anıtlarının olduğu tepe pumanın başını oluştururken, şehir merkezindeki büyük alan Huacaypata (şimdiki adı ile Plaza De Armas) pumanın ayakları arasında bulunuyor. Tullumayu nehri pumanın omurgası, Tullumayu ve Saphy nehirlerinin birleşimi ise pumanın kuyruğunu tamamlıyor. Dünya Mirası Listesinde yer alan bu eski şehir merkezini Google Earth üzerinde çizmeye çalıştım sizler için, gezilecek görülecek en önemli yerler genelde bu alan içerisinde zaten, bu sebeple bir günde rahatlıkla hepsini ziyaret edebiliyorsunuz.

Quechua dilinde “Huacaypata “ (toplanma yeri) bugünki adıyla “Plaza De Armas” olarak bilinen Cusco şehir merkezine geldiğinizde, 16. yüzyıl koloni dönemi etkilerini hemen görüyorsunuz. İspanyollar buraya geldiklerinde İnkalar’a ait saray ve tapınakları, katedral, kilise, manastır ve kendilerine ait evlere dönüştürmüşler.

Coricancha

Kuşkusuz Cusco’da İnkalar’ın en ünlü tapınaklarından biri “altın tapınak” anlamına gelen “Coricancha”. Güneş Tanrısı İnti’ye adanan bu tapınak aslında başlarda İnti Cancha (Güneş Tapınağı) olarak isimlendirilmiş, ancak sonrasında İnkalar tapınakta o kadar çok altın ve gümüş kullanmışlar ki adı “Coricancha” olmuş. İnka kültüründe altının parasal bir değeri yokmuş, Güneş Tanrısı’nın bir hediyesi, güneşten olma ve güneşin bir simgesi olarak hep kutsal sayılmış. Süslemelerde ve dekoratif objelerde kullanılmış. O zamanlar tapınakta 4000’den fazla rahip görevliymiş ve olağanüstü güzellikte bir yermiş. Tapınağın tavanı, duvarları ve yerler iki parmak kalınlığında altınla kaplıymış. Tapınakta zümrüt ve diğer değerli taşlarla süslü çok büyük bir güneş heykelinin yanısıra, geniş ve ferah bahçesinde gerçek boyutlarında altından yapılma hayvan heykelleri ve altından yapılma bir mısır tarlası olduğu söyleniyor.

İnkalar için Güneş Tanrısı o kadar önemli ki, her kış dönümünde (Perudaki en kısa gün 24 Haziran) Güneş Dünya’dan en uzak durumda olduğu için gitmesinden ve bir daha dönmeyeceğinden korkar, Güneş Tanrısı’nı şereflendirmek ve geri dönmesini sağlamak için seremoniler düzenlerlermiş. Günümüzde İnkalar’ın Güneş Tanrısı için kış gündönümünde yaptıkları bu seremoniler her yıl Cusco’daki Inti Raymi (Güneş Festivali) festivalinde kutlanıyor. Bu festival Güney Amerika’daki en büyük ikinci festivalmiş ve dünyanın dört bir yanından binlerce kişi katılıyormuş. Seremoniler tabii ki Corichancha’da başlıyor, Sapa Inca (İnka Kralı) Güneş Tanrısı’nın kendilerini kutsamasını istiyor ve kafile halinde diğer kutsal bir alan olan Sacsayhuaman’a gidiyorlar. Festival zamanı Cusco’ya gitmek çok farklı bir deneyim olabilir…

İspanyollar Cusco’yu aldıktan sonra Coricancha’daki tüm altınları eritip İspanya’ya taşımışlar. Bir de Cusco’da başka yer kalmamış gibi tapınağın büyük kısmını yıkmışlar ve kalıntılar üzerine Santo Domingo kilisesini inşa etmişler. Coricancha’dan geriye dairesel bir parça tapınak duvarı ve kilisenin içinde korunabilmiş 3-4 kısım kalabilmiş günümüze.

İnkalar’ın muazzam taş işçiliği ve duvar örme tekniklerini görüp de hayran kalmamak mümkün değil. Corichanca’daki granit taşlar muazzam bir şekilde işlenmiş ve harçsız olarak aralarına kağıt bile girmeyecek şekilde yerleştirilmiş. Bununla birlikte, odaların iç yüzeyindeki duvarlar dik iken, dış yüzeyleri içe doğru eğimli olarak inşa edilmiş. Kapılar ve pencereler ise oldukça zarif, tabanda geniş, üste doğru daralan ikiz kenar yamuk şeklinde. Müthiş bir işçilik… Bu ayrıntılar İnkalar’ın binalarına estetik kattığı gibi depremlere karşı dayanıklı olmalarını da sağlamış. Derler ya son gülen iyi güler, burada da son gülen İnkalar olmuş diye düşünüyorum. İspanyollar’ın Coricancha kalıntıları üzerine kurdukları kilise 1650’deki depremde deyim yerindeyse yerle bir olmuş ama Coricancha’nın kalıntılarına hiç bir şey olmamış. Tabii ki kiliseyi sonradan tekrar inşa etmişler.

Eski şehrin sokaklarını turladığınızda artık İnkalar’ın inşa ettikleri duvarları bolca görebiliyorsunuz, günümüzde kullanılan yerleşimlerin temellerinde genelde bu duvarlar var. 16. yy’dan beri hiç bozulmamış dimdik ayakta kalmışlar.

Saqsaywaman

Diğer durağımız Coricancha ile aynı derecede eşsiz güzellikte tarihi bir alan olan Saqsaywaman. Pumanın başına gidiyoruz bu kez. Bence bu alan İnkalar’ın en büyük ve en şaşırtıcı anıtlarından biri. İnanılmaz derecedeki büyük taşların nasıl işlendiği, oraya nasıl getirildiği ve nasıl yerleştirildiği insan aklının sınırlarını zorluyor. Zaten İspanyollar da görünce inanamamış, “bu insan işi olamaz olsa olsa şeytan işidir ve büyücülükle yapılmıştır” demişler. İnkalar’ı şeytanla işbirliği yapmak ve büyücülükle suçlamışlar. Böyle olunca şehirde kimse ben İnkalıyım diyemez olmuş…

Bu anıtsal alanda, devasa kireçtaşı bloklarından birbirine paralel yükselen, üç teraslı duvarlar örülmüş. 400-500 m uzunluğunda örülen bu duvarlar şu anda yaklaşık 6 m yüksekliğinde. Üç teraslı yada üç katlı yapıları İnka yerleşim alanlarının hemen hemen hepsinde görüyorsunuz. Üç seviyeli İnka evrenini temsil ediyorlar. İlk basamak yeraltı dünyası (uku pacha), burası ölüm, eski ataların bilgeliği ile tanımlanıyor ve kutsal hayvanı Yılan. İkinci basamak üzerinde yaşadığımız dünya (kay pacha) burada insanlar, yaşam enerjisi ve bunu temsil eden kutsal hayvan puma var. En üst basamak ise gökyüzü (hanan pacha) yani tanrıların evi, aynı zamanda yıldızlar var, kutsal hayvanı ise Ant Dağları Akbabası (Kuntur).

Saqsaywaman’daki bu üç teraslı duvarların diğer bir özelliği ise zigzag şeklinde örülmüş olmaları. Bu sebeple kimileri duvarların pumanın dişlerini, kimileri ise Yıldırım Tanrısı İllapa’yı temsil ettiğini düşünüyor. Kimileri de bunların savunma amaçlı örülmüş kale duvarları olduğunu düşünüyorlar. Duvarlar arasında İnka tarzı inşa edilmiş geçiş kapıları ve basamaklar var. Böylece bir üst basamağa çıkıp terasta gezinebiliyorsunuz. Duvarların üzerindeki alanda ise bir zamanlar orada bulunduğu bilinen üç kulenin dairesel temellerinden kalıntılar bulunuyor. Açıkçası Saqsaywaman’ın bir kale olarak mı inşa edildiği yoksa Güneş Tanrısı için bir tapınak olarak mı kullanıldığı tam olarak bilinemiyor. Ne amaçla yapılmış olursa olsun böyle bir yapı dünyanın hiçbir yerinde yok, burası kesin.

1400’lü yıllarda inşa edilmeye başlanan Saqsaywaman 60-70 yıllık bir sürede tamamlanmış, 30.000 kişinin çalıştığı tahmin ediliyormuş. İlk inşa edildiğinde bu duvarlar şimdikinden 3 m daha yüksekmiş. En büyük taşlar en alt basamakta bulunuyor ancak yükseklik arttıkça taşlar küçülüyormuş. Alt kısımlarında büyük kireçtaşları kullanılırken, duvarlar yükseldikçe daha küçük andezit taşlar kullanmışlar. Peki nerede bu daha küçük taşlar? Burada yine İspanyollar devreye giriyor, Cusco’nun işgali sonrasında bu alandaki hazır taşınabilir boyuttaki taşların çoğunu kilise ve katedrallerinin yapımında kullanmışlar. Hatta 1930’a kadar Cusco şehri ve çevresinde yaşayanlar az bir miktar para ödeyerek buradaki taşlardan istedikleri kadar alıp evlerini yapmak için kullanabiliyorlarmış. Böyle olunca günümüze sadece taşıması kolay olmayan en büyük taşlar kalabilmiş.

Saqsaywamanda gezerken öğretmenleri ile bu tarihi alanı gezmeye gelmiş bir öğrenci grubu ile karşılaştım. Çocuklar o kadar şirinlerdi ki anlatamam!!!

Cusco’dan şehir dışına çıkmışız, tarihi bir kırsal alandayız, yemyeşil çimler ve ağaçlarla çevriliyiz. Yani müthiş bir tablo … Bu tabloda alpakalar, rengarenk giyimli Perulu teyzeler olmadan olur mu? Olmaz tabii ki !!!! Hele bir de yeni doğmuş bir alpaka bulmuşsam, kucaklamışsam değmeyin keyfime … Alpaka ve Lama farkını Peru’da öğrendim desem yalan olmaz. Lamalar alpakalara göre daha büyük ve yük hayvanı olarak kullanılıyorlar. Alpakalar ise yünleri için yetiştiriliyorlar. Bence kendinize ve sevdiklerinize alabileceğiniz en güzel hediye Peru insanının yaşam enerjisini yansıtan capcanlı renkler kullanılarak örülmüş alpaka yününden şapkalar, atkılar, şallar veya battaniyeler olabilir.

14_peru lama

Tambomachay

Cusco çevresindeki gezimizde ikinci durağımız Tambomachay. Burası İnkalar’ın dinlenme yeri olarak biliniyor. Burada da yine İnka evrenini temsil eden üç katlı yapılanmayı açıkça görebiliyorsunuz. Tepenin yamacına inşa edilmiş Tambomachay’da düzensiz şekilde kesilmiş taşlar yine hiçbir harç kullanılmadan ve yine eğimli olarak mükemmel bir şekilde birleştirilmiş. Bu alanının öne çıkan diğer bir özelliği ise su kanalları. İnkalar zamanında buradaki banyolara yıl boyunca aralıksız bir şekilde su getiren kanallar halen kusursuz bir şekilde çalışıyor.

Qenqo Tapınağı

Diğer bir gezi durağımız Qenqo Tapınağı. Burada sizi çok güzel bir Cusco manzarası da bekliyor. Tapınakta üzerinde kanallar oyulmuş oldukça büyük bir kireçtaşı bloğu yüzeyde görülüyor. Bu taş oymalarının neden yapıldığı, nasıl kullanıldığı tam olarak bilinmese de buradaki kanallara seromonilerde İnkalar’ın meşhur içeceği chica morada ya da kurbanların kanlarının döküldüğü tahmin ediliyor. Kanallar bir yeraltı odasına ulaşıyor. Yine üç basamaklı bir girişten kayanın içerisine giriyorsunuz. Kayanın içi oyulmuş ve bir oda haline getirilmiş. Burada mumyalama amacı ile kullandıkları nişler ve masalar yine kayalardan oyularak oluşturulmuş.

Cusco Katedrali

Cusco ve çevresindeki önemli İnka alanlarını ziyaret ettikten sonra Cusco’ya geri dönüyoruz ve Cusco’da kurulan ilk kilise olma özelliğine sahip, koloni döneminin önemli eserlerinden Cusco Katedrali’ni ziyaret ediyoruz. İnkalar’ın Wiracocha Tapınağı üzerine kurulan bu katedral Saqsaywaman’dan getirilen taşlar ile inşa edilmiş. İçinde iki ayrı kilise barındırıyor: Kutsal Aile Kilisesi (Church of Holy Family ) ve Zafer Kilisesi (Church of Triumph). Girişler Zafer Kilisesi kapısından yapılıyor ve içeride fotoğraf çekmek yasak.

Katedralin duvarları çok yüksek, girişte oldukça gösterişli bir kilise mihrabı var. Tabandan tavana kadar boydan boya altın ve gümüş kaplamadan yapılmış. Kilise olur da İsa heykelsiz olur mu? Olmaz! Yanlız bu katedraldeki İsa heykeli biraz farklı, simsiyah. İspanyollar işgalden sonra bakıyorlar bu İnkalar esmer, siyah saçlı insanlar, bunlara bembeyaz bir İsa heykeli getirip buna tapacaksınız dersek kabullenmeleri zor olur, esmer tenli bir İsa yapalım diyorlar. Esmer tenli bir İsa heykeli yapıyorlar, ancak kullandıkları malzeme yağlı olduğu için yıllar boyu yakılan mumların dumanları ile simsiyah bir İsa heykeli olup çıkıyor. Bununla bitmiyor, bu İsa’nın bir mucizesi var. 1650’deki depremde söylenene göre bazı inançlı insanlar Kilise’den İsa heykelini alıp dışarı çıkarıyorlar ve deprem duruyor. Bu yüzden diğer bir adı Depremlerin Lordu (Lord of Earthquakes).

Kilisenin ileri gelenleri veya korosu için yapılmış bir oturma alanı var. Sedir ağacından yapılma ahşap oyma ustalığının çok güzel eserlerinden birini görüyorsunuz. Bu bölümde aziz ve azizelerin resimleri duvarlarda betimlenmiş. Bununla birlikte iki sıra halinde dizilmiş toplamda 64 adet koltuk var. Bu koltukların dirseklikleri mum koymaya yaradığı gibi İnka dinindeki Pacha Mama (Toprak ana) yı simgeleyen doğurgan kadın figürlerini de içeriyor. Katedral her ne kadar İspanyollar tarafından tasarlanmış olsa da inşasında İnkalar’ı çalıştırıyorlar. İnkalar da büyük bir ustalıkla kendi inançlarını Hristiyanlık inançlarının sembolleri ile bileştirmişler. Buna diğer bir örnek ise İsa’nın Son Yemeği (Last Supper) tablosu. Ben bu tablonun dünyada her yerde aynı olduğunu sanıyordum, değilmiş. Cusco Katedrali’ndeki tabloda masada İnkalar’ın geleneksel kutlama yemeklerinden Ginedomuzu ve geleneksel içeceği Chicha Mora da resmedilmiş.

Akşam olunca Plaza De Armas’ın güzel akşam manzarası eşliğinde otelimizin önerdiği “Limo” isimli bir restaurantta yemek yemeyi tercih ettik. Çok kozmopolit bir grup olmuştuk aslında. Otelde tanıştığım ve Cusco’yu beraber gezdiğim iki kız arkadaşımla birlikteydik. Biri New York’dan diğeri ise Avustralya’dan Peru’yu gezmeye gelmişler. Böyle meraklı bir grup bir araya gelince birbirimize destek olup Ginedomuzu yemeye karar verdik tabii ki. Hemen kötü düşünmeyin. Hani organik tavuklar olur ya, diğer tavuklar gibi dolgun etli değildir, kaslı ve serttir, onlar gibi ama öyle özel bir tadı yok. Denemenizi tavsiye ederim. Akşam sohbeti fazla uzatmadan Cusco’daki günümüzü bitirdik, çünkü yarın büyük gün! Erkenden Macchu Picchu!!!!!

 

MACHU PICCHU

Machu Picchu’ya iki şekilde ulaşabilirsiniz: Cusco’dan tren ile veya 2-4 günlük yürüyüş turları ile “Inca Trail” denilen rotayı deneyebilirsiniz. Benim vaktim kısıtlı olduğundan çok istediğim halde Inca Trail yapamadım. Ama vazgeçmiş değilim kızım 15 yaşına gelsin onunla beraber gitmek istiyorum. And dağlarında gece yıldızları seyretmek, İnkalar’ın bir zamanlar yaptığı gibi Cusco’dan çıkıp Kutsal vadiden geçerek Macchu Picchu‘ya yürümek istiyorum. Tren yolculuğu için önce Cusco’dan yarım saat uzaklıktaki Poro’ya gidiyorsunuz. Transfer ayarlayabilirsiniz. Oteller bu konuda yardımcı oluyor, sadece 7 $. Peru Rail’den tren biletlerimi önceden almıştım. İki çeşit tren seçeneği vardı, gidiş dönüş 80$ civarı olan Vistadome tercih ettim. İnca Trail güzel olabilir ancak bu dağlarda tren yolculuğu da apayrı bir zevkmiş. Tavanı camlı oldukça ferah bu trende 3 saatlik yolculuk And Dağlarının muhteşem manzaralarını seyrederek anlamadan geçip gidiyor. Aguas Calientes trenin son durağı, küçük bir kasaba, belli ki Machu Picchu turizmi için kurulmuş. Bununla birlikte kaplıcaları da meşhur bu kasabanın, çok güzel otelleri var. Aguas Calientes’ten Machu Picchu’ya 15-20 dk’da bir otobüsler kalkıyor, gidiş dönüş yaklaşık 20$ civarında. Mutlaka otobüs kullanmak zorunda değilsiniz isterseniz yürüyebilirsiniz, o zaman zor bir tırmanış sizi bekliyor demektir. Tüm gün orada vakit geçirmek mümkün. Machu Picchu Milli Parkı girişinde bir çok tesis var. Yiyecek, içecek açısından sıkıntı yaşanmıyor hatta isterseniz konaklama dahi mümkün.

UNESCO Dünya Mirası Listesindeki Machu Picchu’nun günlük ziyaretçi sayısı 2500 kişi ile sınırlandırılmış. Bu sebeple gitmek istediğiniz gün için http://www.machupicchu.gob.pe/ sayfasından 150 soles karşılığında giriş izni almanız gerekiyor. Huayna Picchu’nun giriş izni ise 400 kişi ile sınırlı olduğundan kapasite dolmuştu ne yazık ki izin alamadım.

Ve işte İnkaların efsanevi kayıp şehri Machu Picchu !

Tek kelimeyle büyüleyici! O dağların heybeti, sanatsal bir başyapıt olan eski şehir, baş döndürücü yükseklik ve bulutlar… Bamkaşka bir dünyadasınız artık !

Machu Picchu’nun en önemli özellikleri diğer İnka yerleşimlerine göre çok iyi korunmuş bir tarihi alan olması, mimarisi ve nefes kesici dağların manzarası. Çok iyi korunmuş çünkü 15. yy’da kurulan bu alan İspanyollar İnka İmparatorluğunu ele geçirince terkedilmiş ve 1911 yılına kadar bu alanı keşfeden olmamış. İnkalar’ın yazılı bir tarihi yok, İspanyollar Cusco ve çevresindeki İnka kültürünü yerel halktan öğrenip yazdıkları için bilgiler günümüze kadar ulaşmış. Ama İspanyollar o zaman Machu Picchu’yu bulamadıklarından yazılı bir kayıt yok. Böyle olunca Machu Picchu’nun neden kurulduğu ile başlayan pek çok gizemli soru halen çözülmeyi bekliyor. Bugüne kadar bu alan ve içerdikleri ile ilgili yazılan söylenen herşey arkeologların değerlendirmesi, belki de hayal gücü diyebiliriz.

Machu Picchu’nun 15.yy’da soyluların gelip kalması için inşa edildiği düşünülüyor. Cusco’ya sadece 3 günlük yürüme mesafesinde, And dağları ve Amazon sınırında olması sebebiyle çok güzel bir iklimi ve doğası var. Bununla birlikte dağın eteklerinden gözükmeyen, tarım yapılan terasları ve doğal su kaynakları ile kendi kendine yetebilen bir şehir. Saraylar, banyolar, tapınaklar ve 150’den fazla ev var. Tüm bu yapılar dağdaki granit ocağından ince ince işlenerek yine İnka mimarisine uygun şekilde harçsız inşa edilmiş. İnkalar bu dağlık alanda yüzey şekillerini çok akıllıca kullanmışlar. Şehir üç bölümden oluşuyor diyebiliriz. Dağlık alana tarımsal amaçla kullandıkları terasları inşa etmişler.

Şehir ise yerleşim alanları ve endüstriyel alan olarak iki kısımdan oluşuyor, bu alanlar büyük meydanlarla birbirinden ayrılmış.

Machu Picchu’nun en önemli yapıları yerleşim alanında yer alıyor. Yerleşim alanının büyük bir giriş kapısı var ve kapının yanından başlayarak alanı çevreleyen yüzlerce basamak var. Yerleşim alanı ikiye bölünmüş. Üst kısımda daha büyük odaları olan soyluların yaşadığı alan ve tapınaklar var. Alt kısımda ise normal halkın yaşadığı daha küçük evler inşa edilmiş. Toplam 16 tane banyo var. İnkalar’ın suyu çok sevdikleri ve bu konuda harikalar yarattıkları kesin. Bu banyoların hepsi tek bir drenaj sistemi ile birbirine bağlanmış ve bugün bile hala çalışıyor.

Bu alandaki en ilgi çekici yapı bence Güneş Tapınağı idi. Doğal taş zemin kullanılarak yapılmış bu tapınak iki kısımdan oluşuyor. Üst kısmı doğal bir taşı çevreleyen yarı dairesel ve pencereleri olan bölüm, altında ise taşların çok güzel şekillerde yontulduğu bir mağara var. Bu kısmın kral mezarı olarak hazırlandığı düşünülüyor. Üst kısımdaki iki pencereden biri doğuya diğeri ise güneydoğuya bakıyor. Güneş 21 Haziran Kış gündönümünde doğudaki pencereden, 21 Aralık Yaz gündönümünde güneydoğudaki pencereden doğuyor. Bununla birlikte İnkalar yıldızların hareketlerini de gözlemliyorlar böylece hasat zamanına karar verebiliyorlar. Burası bir çeşit tapınak olduğu kadar astronomik gözlem alanı da denilebilir sanırım.

Bunun dışında yerleşim alanı yakınında Kutsal Meydan adını verdikleri bir alanı çevreleyen Üç Pencereli Tapınak (the temple of three Windows), Baş Tapınak (Principal Temple) ve Ay Tapınağı (Temple of Moon) isimli üç tapınak daha bulunuyor. Bu alanının hemen yanı İnkalar’ın Machu Picchu’yu inşa etmek için kullandıkları granit taşları aldıkları alan olarak tanımlanmış. Bu alanda romboid şekilli bir taş var ve Güneyhaçı takım yıldızı ile aynı şekilde yontulmuş ve aynı yönü gösteriyormuş. Bu sebeple Güneyhaçı Taşı olarak isimlendirilmiş.

Bir de Intihuatanalar var. Bunlar İnkalar için çok kutsal, taştan yapıtlar. Ne zaman bu taşlardan biri yok edilse İnkalar Tanrılar’ın orayı terkettiğine inanırmış. Bu bağlılıklarını gören İspanyollar bütün İntihuatanaların aranıp bulunarak yok edilmesini emretmiş. Neyse ki Machu Picchu’yu bulamadıkları için buradaki İntuhuatana’yı yok edememişler, ilk yapıldığı gibi aynı yerinde aynı gizemiyle duruyor. Teraslarla inşa edilmiş piramide benzeyen yapının en üzerinde yer alıyor dolayısı ile şehrin en yüksek noktasında. Taşlardan oyulmuş İntihuatana İnkalar’ın bir çeşit astronomik takvimi de denilebilir. İlkbahar ve sonbahar ekinoks zamanlarını (23 Eylül ve 20 Mart) kusursuz bir şekilde gösteriyormuş. Bu günlerde gün ortasında güneş tamamen bu sütunun üzerine denk geliyor ve gölge oluşturmuyormuş. Bu an şöyle tanımlanıyor “güneş o anda tüm kudretiyle buraya oturur ve bağlanır”. İnkalar bu günde güneşin bu taşa bağlandığını ve kuzeye doğru hareketini durdurduklarını düşünerek kutlamalar yapıyorlarmış.

Ana meydanın diğer tarafı şehrin endüstriyel bölgesi. Arkeologlar burada kil ve seramikçilerin kullandığı harçlardan ve ekipmanlarından bulmuş. Bu sebeple buradaki binaların giysilerin yapıldığı, ev aletlerinin ve belki de silahların yapıldığı alan olduğu düşünülüyor. Bu alandaki bir binanın içinde yerde iki gizemli dairesel yapı var, bu seramik yapımı için kullanılmış olabilir yada mısır öğütmek için kullanılmış olabilir diyorlar. Açıkçası kimse tam olarak bilmiyor.

Endüstriyel alanın hemen yakınında İnka tarihi eserleri içinde gördüğüm en belirgin And Akbabası (Condor) şeklinin bulunduğu bir tapınak daha var. Bu şeklinden dolayı Condor Tapınağı denilmiş. İnternetten bu kuşu bulun bakın aynısı olduğunu göreceksiniz. Akbabanın başının önündeki iki taş da akbabanın etrafındaki tüyleri temsil ediyor.

Macchu Picchu’daki son durağım Kutsal Taş. Buradan ilerisi Huayna Picchu’ya gidiyor. Benim gittiğim zaman hava bulutlu olduğu için göremedim, ama güneşli günlerde bu taşın arkasındaki dağlar ile aynı şekilde olduğu görülüyormuş. Ben sadece oradaki bir rehberin elindeki resimden görebildim…

Rüya gibiydi geçti bitti. Anthony Bourdain Macchu Picchu ile ilgili hislerime çok güzel tercüman olmuş paylaşmak isterim:

It’s an irritating reality that many places and events defy description. Angkor Wat and Machu Picchu, for instance, seem to demand silence, like a love affair you can never talk about. For a while after, you fumble for words, trying vainly to assemble a private narrative, an explanation, a comfortable way to frame where you’ve been and whats happened. In the end, you’re just happy you were there- with your eyes open- and lived to see it.” **

Daha fazla ne söylenebilir ki bende orayı görebildiğim, o duyguları hissedebildiğim çok mutluyum, umarım isteyen herkesin yolu bir gün buradan geçer…

 

** Türkçe Çevirisi: “ Şu bir rahatsız edici gerçek ki, birçok yer ve olayı tasvir etmek imkansız. Örneğin, Angkor Wat ve Machu Picchu, kendisinden hiç bahsedemeyeceğiniz bir aşk ilişkisi gibi sessizlik talep eder gibidir. Bir süre sonra, nafile bir çabayla nerede olduğunuzu ve neler olduğunu anlatan özel bir hikaye, anlatım, rahat bir yol bulabilmek için kelimeler ararsınız. Sonunda sadece orada olduğunuz ve  – gözleriniz tamamen açık – hayattayken görebildiğiniz için mutlusunuzdur.”

Jale’nin Lima’yı anlattığı yazının birinci bölümü için tık tık…

Reklam

1 thought on “Peru’da Bir Gezgin Anne Jale – 2. Bölüm (Cusco ve Büyüleyici Machu Picchu)

  1. Geri bildirim: Peru’da Bir Gezgin Anne Jale – (1. Bölüm: Lima) | Bir Küçük Gezgin

Bir Yorum Bırakın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s